22 Aralık 2009 Salı

Evlendim :)


Uzun zamandır yazmıyor olmanın vicdan azabını çekiyordum. Bir türlü zaman ayıramadım. Çok özlemişim blogumu. Evlenen herkes bilir bu evlilik hazırlığı denilen olay adamın dengesini fena bozar. Benim de öyle oldu ama sonunda istediğim gibi çok içime sinen bir düğünüm oldu. Düğün 5 ararlık Harbiye orduevin'deydi.
Çok yoruldum ama deydi dediğim bir düğün oldu bence. Hiç bir aksilik çıkmadan ve tüm davetlilerin ve özellikle bizim çok eğlendiğimiz bir gece olarak bitmesi bizi daha çok keyiflendirdi :) Gelenekseldir ya düğünden sonra mutlaka konuşulur o söyleydi bu böyleydi diye biz soruyoruz herkese "nasıldı düğün diye?" kimse birşey demiyor herkes çok güzeldi diyor sadece anlayacağınız dedikodu yok :))

Hiç bir aksilik olmadı dediğime bakmayın benim açımdan birgün önce taktırdığım kirpiklerim yerinde durmayıp çıkma aşamasına gelmesi tek keyfimi çakıran olayoldu ama sonra şansımdan birşey olmadı. Gerçekten gelinle damat çok oynamaz falan derler ama biz eşimle oturmadık nerdeyse. Ama haksızmıyız bu bizim en mutlu günlerimizden biri en çok biz eğlenmeliyiz dedik.
Artık kervana ben de katıldım... Herkese tavsiye edilir :))))

10 Kasım 2009 Salı

Daima İzindeyiz...

Çok sevdiğim bir tiyatrocunun oyununa gitmiştim ve oyunun sonunda,
"İnsanların sahte olup olmadıklarını ışığa tutup anlarsınız" demişti. "Eğer içinden Atatürk geçiyorsa o insan gerçektir eğer geçmiyorsa atın gitsin" demişti.
O gün bu sözü ayakta alkışlamıştım ve bu söz çok şey ifade etmişti bana. Bugün yine aynı duyguları hissediyorum. Atatürk'ü hiç anlamamış ya da anlayamamış insanlara acıyorum. Onun ışığı, ilkeleri, yaptıkları ve bize bıraktığı miras bu ülkeyi her zaman aydınlatacak.
ATAM DAİMA İZİNDEYİZ...

13 Ekim 2009 Salı

ve Defne...

Daha önce yazmıştım kardeşim bir ufaklık bekkliyordu ve sonunda kendisi bayramdan önce geldi aramıza. Teyzesi olmamdan ötesi kendisinin isim annesiyim :))

Defne hanımı görmek için atlatmadığımız badire kalmadı. Yazıyorum çünkü ileride okurlarsa onlar içinde hatıra olur. Anlatmadan önce sizi ufaklıkla tanıştırayım. ve Defne...



Cuma akşamı işten erken çıktım uçağa yetişmek için ama "eeee burası İstanbul herşey olabilir" sözünü bizzat yaşadık. 17:30'da Cihangir'den cıktık ve uçak 20:30'daydı ve biz o saate daha köprüye bile varamamıştık. 3 tane zincirleme kaza olmuş İstanbul birbirine girmiş. Sonuç uçak kaçtı ve biz eve saat 23:00 sularında vardık.

Neyse sabah 7:30'da bir uçak var ona bilet aldık ve saatlerimiz 4:30'a kurup uyuduk. Alarm çalmadı ve biz Havaşı kaçırdık taksi ile gittik ve bu uçağı yakaladık :) Sonunda Adana'ya vardık ve şu karşınızda duran dünya tatlısı mis gibi süt kokan ufaklığı kucağımıza aldık. Kardeşimle birbirimize bakıp gözlerimiz oldu. Ya inanılmaz ama bu küçük hanım onundu.
Daha sonra cumartesi ve pazar uçağa dönene kadar herşey süperdi. Defne hanım henüz
20 günlük olduğu için hiç dışarı çıkmamıştı. Teyzesi ve eniştesi gelince, Adana'lı bir aile olarak kendisini kebapçıya götürdük :)


Çok usluydu maşallah mamasını yedi ve sonra bütün yemek boyunca uyudu. Hiç sesi çıkmadı.

O akşam biz kardeşimde kaldık. Alper'le sürekli Defne'nin odasındayız uyansada sevsek biraz kucağımıza alsak falan diye fırsat kolluyoruz. Benim kucağımda çok minik gibi durmuyor ama Alper'de daha belli ne kadar ufak olduğu. Bu resimler en az 5 kilo fazla yani :)

Pazar günüde Alper'in yoğun istediği üzerine Adana'da bilen bilir çok salaş ama sahane kebap yapan bir kebapçı vardır. Adil usta. Ona gittik. Amcamlarla birlikte tekrardan yemek yedik ve daha sonra bizi alana bırakmak üzere yola cıktık. Bizim Mustafa diye bir arakadaşımız var üniversiteden çok sevriz , aileden gibidir. O da gelmişti ve biz onun arabasındaydık. Adamın bir tanesi daha yeni almış ehliyeti ve U dönüşü yapmak istedi direksiyon hakimiyetini kaybetip gelip bize vurdu. Artık bu da olunca herkes şok oldu. Allahtan cok buyuk birşey olmadı bize çarpan suçlu olduğunu hemen kabul etti ve yazık o da çok korkmuştu :( onada çok üzüldük. Anlı kanıyordu kafasını çarpmıştı. Kemersiz kullandığı için oldu. Ufacık bir vurmada bile kemer çok önemli. Ben arkda oturuyordum ve kemersizdim bunu alışkanlık haline getirmek lazım arkada da kemer takalım.
Sonuçta gidişimiz gibi dönüşümüzde olaylı oldu ama şu ufaklığı görmeye herşey değdi. Şimdiden çok özledim ya bayramda gelecekler ama daha çok var. Defne kuzusu iyiki doğdun ve aramıza hoşgeldin :)

3 Eylül 2009 Perşembe

Gelinlik adeti...

Annem böyle şeylere çok inanır. Benim de inanmadığım söylenemez aslında. Çekmişiz işte ne yapalım. Düğümüne az kaldığı için artık yavaş yavaş gelinlik provaları başlayacak.

Annem ilk gelinlik provasında benim başımdan aşağı atılmak üzere Adana'dan pirinç, şeker ve para yollamış. Gelinliğimi Nişantaşı - Osmanbey arasında Hüsniye Moda evi var oraya diktirmeye karar verdim. Annemle konuşmaya gitmiştik ve annem oradaki kızlara sıkı sıkı tembih etmişti "Bakın ben ilk provada olamayacağım aman siz atın" diye. Herkes suan elinde pirinç, şeker ve para ile bekliyor beni :)


Pirinç evin bereketi için

şeker ağız tadı için


para da zenginlik için atılıyor.


Bu tür tatlı, kimseye bir zararı olmayan adetleri seviyorum. Kına gecesi , gelin hamamı gibi şeylere bayılırım. Bizimde gelinlik giyme adetimiz böyleymiş. Yapacağım inşallah uğur getirir...

28 Ağustos 2009 Cuma

Tiyek...

bestofbeste geçen haftalarda Tiyek'te yediği yemeği yazmıştı ben biraz daha sadece oraya özel birşeyler yazmak istedim. Blogumu takip edenler bilir benim prensesim Ada'cığım şeker mi şeker bir halası var. Gül abla.

Gerçekten çok tatlı bir insan çok uzun süre reklam sektörünün içerisindeydi. Mutelif ajanslarda art direktörlük yaptıktan sonra kendisine bir lokanta açmaya karar verdi. Cafe demiyoruz modern bir lokanta. Geleneksel yemeklerin Gül Abla'nın yorumuyla sunulduğu çok şeker bir yer.



Adana ve Antep yöresinin yemekleri hakim. Analı kızlı, yüksük çorbası, içli köfte, çıralı salatası, incir uyutma ve taş kadayıf ilk aklıma gelenler.



Yolu düşenler bu muhteşem yemeklerin mutlaka gidip bir tadına baksın . Hatta yolunuzu o tarafa düşürmek için çaba harcayın. http://www.tiyek.com/

27 Ağustos 2009 Perşembe

Bizim oralara özel...

Bizim oralara özel çok sahane bir meyve vardır hint inciri. Çoğu kiş bunu bilmez akdeniz yöresinde daha çok bilinir. Kaktüs gibi bir bitki üzerinde yetişir, piştikçe rengi turuncaya döner.





Hint inciri yaygın ismidir ama üzerinde çok fazla diken olmasından kaynaklı dikenli incir diye de bilinir. Sahane bir tadı vardır. Öyle manavda falan bulamazsınız.


Tablacılar satar bunu. Büyük bir buz kalıbının üzerine yatırılır ve sokaklarda ellerinde genelde kalın bulaşık eldiveni olan amcalar soyar verir size. Dikenli olduğu için evde biz soyalım, biz evde yeriz olmaz. Ancak eve soyulmuş olarak götürebilirsiniz. Onuda hemen tüketmeniz lazım mağlum sıcak memleket Adana - Mersin dayanmaz. Geçen gün bir yerde okudum acayip faydaları varmış. Linki aşağıda ilgilenenler bakabilir.

İçinde çekirdeği vardır ama o çekirdekler yenir daha doğrusu çekirdek değilde minik minik taneler vardır. Ağzınızda ayıklayamazsınız o yuzden onunla birlikte yenir. Meyve'nin özelliği o. O çekirdekler her derde devaymış.

Ben her gittiğimde tablacının önünde kamp kurarım, orada yediklerim yetmez evede götürürüm. En az bir oturuşta 10 tane yerim. Tabi o sıcakta buz gibi meyve ilaç gibi geliyor :) Tane olarak satılıyor ve tanesi 10 -15 kuruş arasında değişiyor.

Yolunuz düşerse mutlaka tadına bakın. Benden söylemesi...

http://bitkilerle.blogcu.com/dikenli-incir-hint-inciri-in-faydalari-nelerdir-hangi-saglik-sorunlarina-sifadir-nasil-kullanilir_29593001.html

Tatlı krizi

Benim önüne geçilmez bir tatlı düşkünlüğüm var. Şuan için bende bir kilo ya da sağlıksal bir soruna yol açmadı ama ileride açarsa ve bundan vazgeçmem gerekirse nasıl vazgeçerim bilmiyorum.
Bir anda krize girip gözüm dönebiliyor. Pazar sabahları kahvaltıda Nutella yemeden önce 1-2 dakika önce kokluyorum. Bende acayip bir etki bırakıyor. Beynim onun kokusuyla doluyor ve mutluluktan deliriyor.
Ajansta tatlı ıvır vızırı için ilk uğranan adresimdir. Gerçi bu aralar biraz ihmal ettim çekmecemi ama eski performansına kavuşması an meselesi. Bu kadar çikolata sevmeme rağmen yoğun çikolatalı pastaları çok sevmem benim favorim muzlu ya da çileklidir. Baklava türü şeylere bayılırım. Bir de Tramisu sevmem. Üzerinde kahve içinde kahvefalan hiç bana uygun değil.
Dün kriz halinde Alper'e 2-3 karar değişikliği olsa da tatlı siparişi verdim. Sonra gelen tatlıyı yemek için biran önce yemek yedim ve çayı koyup film izlemeye oturdum.
Ben midemin dinlenmesini istiyorum ama beynim benimle aynı fikirde değil. Git hemen ye yoksa öleceksin sinyalleri veriyor. Ve son ana kadar dayandın. Sonra dolaptan pastanı alıp, kocaman bir çatal ile ağzıma götürdüm.


Ama sonuç bu kadar özlemle beklenen şeyin bayat çıkmasıydı. Nasıl oldu hiç anlamadım. Her zaman aldığımız ve her zaman yediğimizi pastanın pandispanyası bayat. Benim moralim cok bozuldu. Alper'in pastasından 1 çatal aldım ama benim beynime yolladığım "sahane bir pasta yiyeceksin" mesajını onun pastası karşılamadı . Ben şahene bir pandispanya arasında bol cevizli ve damla sakızlı krem ile yapılmış bir rulo pasta vaad etmiştim.
Sonuç bugün gidip kendilerine teesüflerimi ve beni ne kadar hayal kırıklığına uğrattıklarını anlatacağım. Gece'nin o vaktinde bu konudaki boynu büküklüğü anlatamam. Allahtan evde çikolata kavanozu vardı bende gidip nefsimi onu koklayarak körelttim.
Çok kırıldım çok :)) Ya benim bu tatlı düşkünlüğüm ne olacak hiç bilmiyorum. Allah sonumu hayır etsin...

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails